Kayıtlar

Öğür Think

Resim
Çok düşünüyoruz, manalı ve manasız şeyler kafamızda cirit atıyor. Derdi çok olanı -ki herkesin kendine göre çok- bu düşünceler rahatsız ediyor, kıvrandırıyor. Modern zamanın marazı düşünmek, ama bir vakitler büyüklerimizin yaptığı gibi tefekkür etmek değil, bilakis belki de boş durmaktan bile tehlikeli hâle gelen düşünmek. Bu dünyaya dâir her şeyi kafamıza takmak, meşrep ve mezhebimize göre öte dünyayı alakadar ediyor gibi durup -mesela yaradılış ile ilgili şeyler, kader mevzu- aslında küçük beyinlerimizin almadığı konularla kafamızı karıştırmaktan ibaret vesveselerle iştigal etmek. Tövbe or not tövbe diyen Şekspir Emmi'nin bile aklından geçmeyen, Bergson'un bile hayal dünyasında "bergittiği" (berkitmek: örtmek), feylesof Sakallı Celal'e permatik fabrikası açtıracak, Sokrates'e müdafasını yapmadan Tiktok'ta "benim hakkımda ne düşünüyorsan Allah sana iki katını versin" dedirtecek düşünceler. Bu kadar sosyal ve asosyal medyadan patlayan Keban Bara...

Sanayide çalışmamak için yüksek mektep okuyup sanayide işe başlayanlar derneği

Resim
Belki 90'lar sonunda başladı, bilmiyorum. Fakir Anadolu çocukları zikredilen yerin irfanının istikamet çizmesi ile mekteplere doluştu. 2006 - 7 senelerinde şalteri indirdiğim ve takibi kestiğim için hâlâ ismini ÖSS olarak bildiğim (yazının devamında da bu isimde geçecek) üniversite imtihanına Moğol istilasından kaçan Türkmen obaları gibi tekbir ve tahmidlerle hücum ettik. "Okuyun guzum, okun da memur olun, malın melalın dadı gaçtı" lafını hayat şiârı, bir mürşit belleyen cahil bebeler "Gelsin de Çemişgezek MYO Çorap Dizaynı bölümü olsun" mantık ve motivasyonu ile çalakalem bölümler yazdık. 24 tercih hakkı olup, sondaki boş kalmasın diye süt mamulleri imalatı (emin olun unuttum, belki de peynir üretimi filan gibi bir bölümdü) yazıp 1880 nüfuslu kazara kaza olmuş bir kazada zikredilen bölümü tahsil edenleri bu gözler gördü, bu kulaklar duydu. Sağa sola tesbih taneleri gibi dağılan, iki dünyasına zerre faydası olmayan yüksek mekteplerde okuyan (şahsım da dahil) bu ...

Beleş çorba peşinde bir ömür

Resim
Hayat zor, çalışmaya mecburuz. Gerek kamu işi gerekse hususi şirketlerde ekmeğimizin peşinde geziyoruz. Özel şirketlerde çalışanlar hepsi yüzde yüz performansla çalışıyor gibi bir iddiam yok, lakin kamuda bu oran daha düşüktür gibi bir kanaati ben de paylaşıyorum. Çalışmamak üzere master yapan, hepimizin defaatle tesadüf ettiği muhtelif memur tipleri vardır. Görmediysek bile karikatür olarak kafamızda durur, bir sıra vardır, memur sıraya dönerek sistem gitti demektedir, halbuki al papazı ver kızı onlayn kağıt oyunlarının içiriğini çıkarmaktadır. Şahsen tesadüf ettiğim, kamu zararı memura şöyle bir misal vereyim: İsmi lazım değil dairesine işimi halletmek üzere girdim, girişi 3 adım geçmeden bir banko, sıramatik, bu matikte sadece üç düğme, A birimi, B birimi, C birimi. A birimindeki işim için düğmeye basmak için yaptığım hamlenin bu denli hızlı akamete uğrayacağını nereden bilebilirdim ey kâri! ‘Dur’ dedi bankonun başındaki memur. ‘Sen zinhar alamazsın, ben basacağım üç düğ...

Ben Süleyman Mutlu, intihar etmemek için rock müzik dinlemiyorum

Sonda söyleyeceğimiz başta söyleyelim: Müzik ruhun gıdası filan değil hemşerim! Bir düğüne gidilmiş ve çalan müzikler tesirinde mabad da dahil şıkır şıkır sallanmış ve oynanmıştır, düğün bir kere olur, oynanacak değil mi, oynanacak. Mevzu nasıl başladı peki? Şarkıcı abemiz kıymetli misafirler ler ler ler, düğünümüze ze ze ze, bi ki ses deneme diye söze başlarken ne bu adam -hadi adı Hülâgü olsun- ne de şarkıcı abemiz işin bu noktaya geleceğini asla bilememişti ve o an… Hülâgü abi başladı ufaktan el çırpmaya, sonra yanına 32 senelik ahbabı Cengiz geldi ve oturmaya mı geldik diye Hülâgü abimizi kaldırdı, bundan sonra olacaklardan ve otoparkta bırakılan eşyalardan artık müessesemiz mükellef değildir! Birden o ağır adam, orta yaş hatta ihtiyar sınıfına girmiş şahıs adeta bu karakter gömleğini düğün salonu kapısında bırakmış gibi ölümüne oynamaya başladı ama bu oynama değil, bu artık Hülâgü abi için beyefendiliğe veda partisi, bu bir intihar, bu şahsiyet denilen mefhumun kıyma makinesinden ...

Ellerimde jiletler kapında sırılsıklam

Bir nostalji edebiyatıdır aldı başını gidiyor. Büyük uşak fark etmeden herkes ‘falan yıllar bombaydı yaa’ diye ağır propagandaları ile birbirlerini darlayıp duruyorlar. Biraz yaşça büyükler ‘80’ler başkaydı, yılan gibiydi, şıkır şıkır senelerdi, hey yavrum hey’ Daha küçükler ‘90’lar süperdi, Özallı yıllar, fikir hürriyeti, vay efenim meybuz, atari ve leblebi tozu’ edebiyatı ile bizleri öğürtmeye devam ediyorlar. Bazen o hâle geliyoruz ki, ‘ay kusazayim, fenaliklar geldi ayol’ diye bağırıp mekânı terk etme ve bir otostop yolculuğu ile Tibet’e kaçma fikirlerine zoru zoruna karşı geliyoruz. 80’ler - 90’lar kafeleri, dizileri, o vakit giyene varoş gözüyle bakılan bir çok elbisenin şimdi deli gibi moda olması, izleyende ve dinleyende yâ Rabbi ne güzel senelermiş, bir zaman makinası olsa da o senelere derhal rücu eylesek dedirten hatıralar ve bu minvalde bir sürü laklak… Üstüne bir de zikredilen senelerin müziklerinin hit olup dağa taşa İstiklal Marşı gibi dinletilmesi meselesi var. Nereye ...

Sevim koş rektör geldi

Her yerimiz üniversite oldu, nerede bir dağ taş bulsalar hemen iki bina dikip yüksek okul yapıyorlar. Hatta ‘yüksek okul’ kelimesini dağın tepesine üniversite yapıp, böylece coğrafi bir yüksekliğe ulaşmak olduğunu düşünüyor bile olabilirler. Hadi bunu anladık diyelim, bir de büyük şehirlerde apartmanlara yapılan üniversiteler var. Altı mektep üstü bildiğiniz ev bark dolu, bir alay ucubeden teşekkül etmiş ‘eğitim yuvaları’. Büyük bir dükkân görmesinler, aman yâ Rabbi, bir bu ‘eğitimciler’ bir de zincir süper marketler hiç dayanamayıp hemen bir işletme açıveriyorlar. T.C. Apartman Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Hortumla Bahçe Sulama Ana Bilim Dalı başkanlığı… İçeride bir takım talebe kılıklı şahıslar, hoca suretli zâtlar. Talebe dediysek, bu şahısların ilim talebini, hocaların da ilim irfan arzusunu gören ve duyan iki Müslüman erkek şahide daha rastlanılmamıştır. İki yüz şu kadar üniversite, bir sürü takım teşkilat, yahu insanın aklı almıyor, memleketimizde hâli hazırda 9 milyon yüksek...

Komut gırtlaktan verilir, siz kendi jahiliğinize gülüyorsunuz

Orta mektebi bitirdik, başladık liseye. Fakat köyde okuduğumuzdan mıdır nedir, ilk sekiz sene gevşek geçmişti, yani gevşek geçtiğini liseye başlayınca anladık. Lisede heykel gibi ciddi muallimler, soğuk harp döneminden kalma, gülse sanki tüm demir perde de buna gülecekmiş gibi düşünüp sertliğinden zerre miskal taviz vermeyen öğretmen hanımlar, asık suratı şiâr edinmiş idareciler. Bu ahvâl ve şerâit içinde, talebe ile muhabbeti olan tek adam müstahdem, selamlar kelamlar, çak bi beşlik adamım filan seviyesinde münasebetler. Haricinde taşa dönen şehrin firarileri kıvamında bir mektep idi. Yav arkadaş, bizi buraya lise hatırası mı anlatmaya topladın diyeceksiniz de ayıp olmasın diye demiyorsunuz gibime geliyor, o yüzden mevzumuza rafine bir giriş yapıyorum. Bu tahsil gördüğüm lisede, sanki dünyanın yükünü taşıyan, beş kara iki de deniz muharebesi kazanıp senelerce Devlet-i Âliyye’nin hâdimi olmuş gibi davranan bir 'beden terbiyesi' hocası vardı. Bu zât mareşal rütbesini elinin ters...

Rüyada Muammer Kaddafi’yi görmek neye delâlettir?

  Politika ya da siyaset, işimiz, gücümüz derdimiz, dermanımız yâhud dermansızlığımız olmuş. Mâzide okuduğumuz okulda her milletten insan olması, şu anda ise işimiz icâbı birkaç ecnebi memleketlere gidip gelmemizden mütevellit, epey bir milletle muhatap olduk, sohbet ettik, hayata ve insanlara bakışlarına dair fikirler edindik. Bunlara dayanarak şu kadarını çok rahat söyleyebilirim ki, biz şarklılar kadar siyasetle uğraşan, politikayı hayatının merkezine yerleştiren bir ikinci cemiyet yok. Şarklılar dediysek, aslında ekseriyeti İslâm medeniyetinin parçası olan cemiyetlerden bahsediyorum, Türkler, Araplar, Farslar, Urdular vs. Yâhu, yiyoruz siyaset, içiyoruz siyaset, yatıyoruz öyle, kalkıyoruz öyle. Mesela yabancılara, kendi ülkelerinin iç siyaseti hakkında bir soru veya bir konu soruyorsun, adam hiç düşünmeden ‘bilmiyorum’ deyip konuyu kapatıyor. Lakin biz şarklılar ise bu vaziyet karşısında dumura uğrayıp ‘nası yeaaa, memleketinin siyasetini nasıl bilmezsin, eyyy cahal’ deyû muh...

Hak hukuk adalet, kurbağalara hürriyet!

Etrafımız hassas insanlarla doldu kaldı, her şeyin hassası var artık. Evvelden hassas terazi var mıydı bilmem, terazimiz bile artık hassas. Bazen bu vaziyet öyle seviyelere çıkıyor ki ‘Ay yetişin komşular, bayilazaayim’ diye döşümüzü dövesimiz geliyor. Mesela birisiyle yeni tanıştın, adamı yahut kadını bilmiyorsun, kafamızda hemen -hemi de yeminlisinden- mali müşavir çalışmaya başlıyor ve bir bitmez muhasebenin start düğmesine basıyor: bu şahıs neyi sever, neyi sevmez. Falan hakkında laf etsem alınır mı, hatta kavga dövüş çıkar mı, fişmanca meselede konuşmayayım, bu adam galiba falan fırkadan diye canhıraş bir şekilde dahili mali müşavirin tahkikatını beklersin. Sohbet biraz ilerledikçe noktaları birleştirip ‘böyük resmi’ görmeye başlarsın ve o konudan ilerlersin. Bakınız şimdi yukarda bir metafor yani mecaz olarak ‘mali müşavir muhasebe yapar’ dedik ya, ona bile itiraz edip ‘bu teşbih ile muhasebecilerin saygınlığını ve cemiyetteki önemini sarsmaya yönelik bu hamleleri nefretle (ne de...

Pisliğine yiyenler

Tavukları almışsın, durumun iyiyse kırmızı et alırsın tabi. Eş dost ya da aile efradı toplanıp gidersin pikniğe, dağa taşa veyahut belediye parkına. Bir sürü takım taklavat, mangal, kilim, battaniye, arabayı park edip iki üç postada taşırsın, sinir katsayıları da yükselir. Dersin ki, ulen yiyeceğimiz üç parça kanat, sanki Avşar elleri kalktı göç eyledi, taşı da taşı. Eşyaların içinde her şey olacak tabi maşa almazsan çeviremezsin, tabak olmazsa nede yiyeceksin, tencere olmazsa neye koyacaksın, battaniye (eskiler sergi derlerdi) olmazsa yere ne serip yayılacaksın. Hele bir de pazar günüyse tövbeler olsun, yer bulabilene devlet üstün hizmet madalyası vermeli, şehirden kaçan soluğu parkta, mesire yerlerinde alır. Mahşer yeri gibi bir sürü adam, top oynarken Kuvayı Milliye safında harp ediyormuş gibi ünleyen çocuklar ve de semaya yükselen mangal dumanı, aman yâ Rabbi, harp tayyaresi geçse ne döndüğünü anlayamaz. Arkadaş grubunun mangal lideri tüm mükellefiyeti üstüne alıp, âdeta silahlı ku...

Plastik çakmağı olan adamın dramı

Eşyalara çok değer veriyoruz. Tamam mal canın yongası, mal mülk para pul olmadan olmaz. Hatta ne demiş parasever birisi ‘mal bu, can değil ki veresin’. İnsan bu devirde şerefini, namusunu, haysiyetini para ile muhafaza ediyor, bunların hepsi tamam. Fakat malı, mülkü, eşyayı hayatının merkezine koymak, bunlarla adam olduğunu, muteber bir insan olduğunu iddia etmek veya öyle düşünmek çok sıhhatli bir fikir değilmiş ve bu husus ile alakalı bir daha konuşmak lazımmış gibi geliyor. Üstündeki falan amblemi için giyilen tişörtler, ayakkabılar, saatler, çakmaklar… Çakmak demişken geçenlerde bir tanıdık bir hadise nakletti. Komşusu, ufak tefek bir esnaf olmasına rağmen kendisini çok büyük, çok zengin, Forbes ilk 500 içinde gibi lanse eden ve tüm hayatını buna göre inşa birisi imiş. Hatta her gittiği yerde ben ne biçim adamım diye anlatır dururmuş. Zengin olan zenginim demez ya, neyse. Bu şahıs bir vakit evvel yaşadığı trajik hadiseyi döş döverek, hayıflanarak nakletmiş: ‘ortağım, geçen bir orta...

O neyliymiş yaaa veyahut bir pisboğaz hicviyesi

Markete veyahut bakkala gidersin, bir sürü yiyecek veya içecek, reyonlar dolusu abur cubur, faydalı faydasız bir sürü gıda veya gıda olduğu iddia edilen maddeler. Gönlüne göre seçersin, püskevitler, çukulatalar hesabı imkân nispetinde sepeti doldurur çıkarsın. Bazı dost – ahbap gruplarına bu ganimet ile girdiğin zaman en korkulası, ölümüne tırsılası kişi her zaman eskilerin dediği gibi ‘yok ben yemem’ diyen tiptir. Aldığın abur cuburu ufak ufak mide seyahatine çıkarırken, usulen orada olana veya olanlara sorarsın: Abi ister misin? Bu abi ister misin teklifinde, teklifi yapanın meşrebine göre ekseriyetle bir yarım ağızlık her zaman vardır ama sen de tabi paylaşmak mecburiyetinde hissedersin. Ortamda bazıları, usulen bir tane alıp ağzım tatlansın diye vazife icra eder gibi davranırken, bazısı da o tiptir ki, ekseriyetle gelen ganimete tasallut eder ve müthiş pis boğazlık sâikiyle hareket eder. Bunlar, sen avını çita gibi ağaca dahi çıkarsan kurtulamayacağın bir portredir ki açılan paket ...

Deneyelim görelim

 Öleceğiz tabi, deneyelim görelim.